7 Ekim 2008 Salı

yay




"Karamsar olmanız sizden başkası için bir anlam ifade etmiyor. Ne yaparsanız kendinize yapıyorsunuz. Geleceğe umutla bakıp hayata sıkıca sarılmalısınız. Fazla kilolarınızdan kurtulun."


Bugünkü burç yorumum.Şaka gibi, ilk defa bu kadar tutturdular..O değil de son cümleye takıldım sağolun be!

6 Ekim 2008 Pazartesi

06102008


Hümeyra "huzursuzken iş yapamıyorum" demiş.Ben de öyle ne tesadüf .. + bonus konuş-a-mıyorum bi'de.Benim gibi hisseden insanlar görünce seviniyorum nedense.
Bi -yalnız değilmişim oh- çekiyorum :)
meditasyonu denemedim hiç,aslında denedim de yoğunlaşamadım: P foto yanıltmasın

4 Ekim 2008 Cumartesi

fıstık burhan



Ya ben bu adama bayılıyorum.Son yıllardaki yazılmış tek bomba karakter bence.Sezonun ilk bölümünü vasat bulmuştum fakat ikinci bölüm güzeldi .Burhan,Dursunun yolların fatihi halleri vs.. Ata demirer hala tam kapasite oynamıyor bence.Bağırmaları,tepkileri abartılı geldi bana.Alışamadı gibi hala sanki.Ya da ben alışamadım henüz.Hele o -istemiyom, -gelmiyom gibi konuşmalar olmuyor hiç.Önceden de öyle konuşuyordu da ben mi kaçırdım acaba.Dilber hala süper olmuş.Tahsin' e yazılması kopardı beni.Emekli misin: )Binnur Kaya süper zaten.Yapamayacağı rol yok gibi geliyor bana o kadar beğeniyorum kendisini: ) Burhan'ın beni iki gündür güldüren repliğiyle sonlandırıyorum yazımı. (iyice yorumcu oldum farkındayım)

"Amatör burhan, tokatlı fıstık burhan, tokatlı kumral burhan": )))

29 Eylül 2008 Pazartesi

kaç kaç kaç


Olay yine Japonya'da geçiyor: )


Japonlar balığı çok seviyorlarmış. Balıkçılar da japon nüfusunu doyurmak için daha fazla balık olduğundan uzaklara açılmak zorundalar.Ancak uzaklara açıldıkları için balıkçılar günübirlik dönemezler.Bu yüzden balıkçılar avladıkları balıkları ölü getirirler.Ölü balıkların tadı beğenilmediği için çok rağbet görmez.Balıkçılar da çözüm olarak gemiye büyük bi havuz koyarlar.Ve canlı olarak balıkları halka satmayı başarırlar.Ancak yine de japon halkı havuzda tembellikten uyuşan balıkların tadını beğenmez.Balıkçılar buna da bi çare bulurlar.Havuza bir iki tane köpek balığı atarak zavallı balıkları cebren ve hile ile hareketlendirirler.Sıkıysa uyuş..Yazık hayvanlara ya üzüldüm valla..

taklite evet


İlk tepkim : ))) oldu: ).Yine de aynısı olmamış ama.Çok az da olsa farkımız olsun diye düşünmüş olacaklar ki küpe,yazılar,fon gibi detaylar orjinal olmuş.Bence aynısı olsaymış daha güzel olurmuş.Çakmasını yapıyosunuz madem, tam çaksaydınız..

28 Eylül 2008 Pazar

kerten-kele


Japonya'da yoğun depremler nedeniyle evler çoğunlukla tek katlı ve ahşaptan yapılmaktadır.Bu evlerden biri yeni bir ev yapmak amacıyla yıkılır.Yıkılan duvarların birinde kuyruğundan çivilenmiş halde bir kertenkele bulunur.Ahşap duvar yapılırken,farkında olmadan çivilenmiştir.(nası oluyosa) İşin ilginç yönü ve görenleri hayrete düşüren yanı,kertenkele hala yaşıyordur.Bu olayı yaşayanlar kertenkelenin nasıl olup da bugüne kadar yaşayabildiğini merak ederler.Ahşap duvarı tekrar eski haline getirerek gözlemlerler.Daha sonra gördüklerinde hayretleri iki katına çıkar.Bir başka kertenkele çivi ile sabitlenmiş diğerine ağzında yiyecek getirmektedir.

Okuduktan sonraki ilk tepkim "hadi ya" ilk düşündüğümse "herkes yiyecek taşıyan kertenkele gibi olsa nasıl bi topluma dönüşürüz acaba" oldu.Böyle de toplumsal refahı düşünen biriyim.İsteyene çıkarılacak ders çok tabi fakat böyle -vay be! dedirten hikayeler okuyunca," ya uydurmaysa? "da der ve sorgularım kendi çapımda.Ancak kısmen de olsa inanmamı sağlayan bir anımı anlatmak isterim.Şayet özgür olan kertenkele çivilenmiş arkadaşına yemek getirmese de yaşardı diye tahmin ediyorum.Şöyleki geçtiğimiz günlerde evimize kertenkele girdi.Üşenmemiş dördüncü kata kadar tırmanmış bir de açık pencereden içeri sızmış.Böcek ve sürüngen silahımız elektrikli süpügeye sarıldık hemen.Üzülerek söylüyorum ki süpürgeye çektik minik bi kovalamacanın ardından.Ama kendine iki (48 saat) belki de üç gün süre tanıdık evi terketmesi için.Neyse o süpürge, belki ebediyete intikali uzun sürer de geri döner ihtimaliyle balkonda bekledi uzun bir süre.İki gün kadar diyeyim.Üçüncü gün -e artık süpürge bize de lazım diyerek bi cesaret çalıştırdık. Hiç bişey olmamış gibi dışarı çıktı çalışır süpürgeden en poker suratıyla: )Süpürge hortumunda kış uykusuna da yatabilirdi buna da şükür:) En son doğaya salındı bir şekilde endişeye mahal yok.Demem o ki; bunlar uzun süre yaşayabiliyor aç susuz doğru efendim.En azından üç güne bahse girebilirim..

Bu yazıyı yazarken var mısın yok musunda yarışmacıya 360.000 yetale teklif edildi.İlk tepkim "vay anasını" ilk düşündüğüm "bu daha ilginç" oldu:P

26 Eylül 2008 Cuma

Ezan

Arada bir öğlenleri Kadıköydeki Osmanağa Camiinin yanına gidiyorum.
Oradaki müezzinin sesini seviyorum.
Ezanı kendine has bir tarzda, araları biraz uzatarak ve çok güzel okuyor.
Cumaları söyleyişi sanki daha da tatlılaşıyor.
Güzel söylenen ezanı seviyorum.
Benim her öğlen gidip ezan dinlememin bir hediyesi gibi biraz önce gelen bir paketten Ahmet Özhan’ın söylediği ilahilerin başında ezan çıktı.
Şimdi onu dinliyorum.
Bir ney taksiminin ardından ezan başlıyor.
Çocukluğumu hatırlatıyor biraz bana.
Akşam ezanından sonra boşalan kömür kokulu sokaklarda, iyice gölgelenen alacakaranlık kaldırımlarda ır ır yürüyerek eve giderdim.
Hep benimle kalacak bir yalnızlığın kokularını, seslerini ve kurşuni rengini içime sindirirdim.
O seslerin içinde ezan da vardı.
Hep de orada kaldı sanırım.
Din, benim gibi mahcup bir sevgiyle uzaktan bakanlara bile huzur verici, insana hem yalnızlığını hem sonsuzluğunu anlatan bir tesirle dokunuyor yaklaştığınızda.
Çok sık olmasa da bazen geceleyin camiye giderim.
Işıklarının çoğu sönmüş, kandil misali birkaç lambayla aydınlanmış o büyük kubbenin altında yalnız başıma otururum.
Öyle otururum.
Her şey sonsuzluğun kuvvetli ışığı altında solgunlaşana kadar halıların üstünde bağdaş kurup beklerim.
Ve, o sonsuzluğu bir yalnızlık içinde hissetmekten hoşlanırım.
Tanrı, evinin kapılarını bazen açar, bazen açmaz bana.
O saatte camiye giremeyeceğimi bana bir hoca efendi ya da bir bekçi söylese de, ben onu tanrının söylediğini düşünürüm.
Kapılar ılmadıysa, “birrgınlık var” diye geçiririm içimden.
Onuracak bir şey yaptım, onun için açmıyor kapısını.”
Hiç zorlamam.
Pekider ayrılırım.
Bilirim ki o kapılar yeniden ılacaktır.
Bir gece gittiğimde beni buyur edecektir.
Şefkatli bir seshadi açayım kapıları” diyecektir.
Bundan hiç kuşkulanmam.
Kendimden kuşkulanırım.
Bir dindar gibi gitmem oraya, ibadete, dua etmeye gitmem.
“Sana inanıyorumdemeye de gitmem.
Bir şey istemeye de gitmem.
O’ndan korkmam, ölümden korkmam, korktuğumdan gitmem oraya.
Hiçbir nedeni yoktur gitmemin.
Giderim sadece.
Kokusunu, ışığını, huzurunu, sonsuzluğunu sevdiğim için giderim.
Söylenmeyen bir ezan duyarım o sessizliğin içinde.
Kömür kokulu sokaklarda dolaşan bir hayali görürüm.
Hayatla ölüm iki küçük çocuk gibi oturur karşıma.
Ben onların başını okşarım.
O benim başımı okşar, öyle hissederim.
Öyle otururum.
Bir şey söylemem O’na.
Ne söyleyeyim?
Kim olduğumu biliyor, günahlarımı biliyor, her şeyi biliyor.
“Sen inançsız birisin, niye geldin evimedemiyor.
O demez.
Bazen kapılarını ıyor.
Bazen onuracak bir şey yaptıysam eğer kapılarını açmıyor bana.
Sessizce uzaklaşıyorum.
Bir dahaki seferediyorum, “açacak kapılarını”.
Açmasa da açana kadar gideceğim.
İnançsız biri için tuhaf inançlarım var benim, en ılmayacak gibi görünen kapıların bile çok istersen, samimiyetle istersen, dürüstlükle istersen ılacağına inanırım.
Ve, ne dindarlara yapılan zulmü anlarım, ne de dindarların yaptığı zulmü.
Dinin yanında, çevresinde, içinde bir zulüm olmasın isterim.
İnan ya da inanma ama dine dokun.
Korkulacak bir şey yok.
Türbanlı çocukta da, oruç yiyende de korkulacak bir yan yok.
Korku dinden uzak bence.
Geceleri camiye gittiğimde, o loş ışıkta, sonsuz bir aydınlığın bütün hayatı solgunlaştırdığını gördüğümde korkmam ben.
Kimse korkmaz.
Hayat ve ölüm iki küçük çocuk gibi oturur yanıma.
Onlara gülümserim.
Belli belirsiz bir hüzün, neye olduğunu bilmediğim bir özlem, derin bir şefkat hissederim.
Bir şey söylemem.
Bir şey istemem.
İnançsız” olduğumu içimden bile geçirmem, yapmam böyle bir kabalık, O da hatırlatmaz zaten.
Öyle otururum.
Bir konuğum ben orada.
Bazen kapısını açar, bazen açmaz.
Yakında gene gideceğim.
Bakalım açacakkapılarını.
Yoksa bir “kırgınlık” mı var aramızda...


Ahmet Altan


Günün anlam ve önemine uygun güzel bir yazı.Paylaşayım, siz de faydalanın istedim.Osmanağa camii ve müezzini konusunda katılıyorum Ahmet Altan'a.Bu caminin ayrıca bi özelliği var benim için.Geçen seneye kadar iki sınav arası durağımdı bu cami.Sabah ve öğleden sonraki sınav arasında bir iki saatlik bi boşluk olurdu.Eve dönemezdim.Ev rahatlığıyla oturup bir iki bişey ezberlerim umuduyla hadi camiye gideyim bari derdim.Hiç unutmam yine böyle bir haftasonu: )istatistik çalışıyorum tüm ezber gücümü kullanmaya çalışarak.Tutuşmuş bir halde de diyebiliriz.Y a da son çırpınmalar:P Neyse ayh bi teyze önümden geçerken durdu.Napıyorsun? dedi.Napıyor gibi görünüyorum acaba düşüncesiyle beraber "ders çalışıyorum" dedim.Karşıma oturdu ve konuşmaya başladı.Eyvah içsesiyle dinliyorum ben de.Gözüm kitapta.Son şansım muhakkak geçmem gerek.Şimdi hatırlayamadığım bir sürü şey anlatıyor.Nasihatleri,hatıraları bitmiyor.İki kelimesinden biri tüm karadeniz şivesiyle "Anladun mi?":) Ben biraz mel mel bakınca o da haklı:P He anladum diyorum devam ediyor.Şeker de bi kadın: )Ehh başlarım böyle işe dememle diyaloğa dönüşüyor teyzenin monolog.Gitmeye hazırlanırken " e bi dua edersin artık bu kadar samimi olduk :P" diyorum. Başarılar diliyor, gidiyor.Sonuç en yüksek not istatistiğinki geliyor.Demekki çalışmaya gerek yok samimi bi müslümanın duası yeterli :P Bu da böyle bi anımdır Osmanağa camide geçen.Neyse yazıya dönersek bu yazıyı Stv de Asım Yıldırım'dan dinledim.Akşam akşam duygulandırdı beni.Ses tonu,kontrolü çok güzel.Biraz sıkarsam ağlardım bile.E boşuna spiker yapmamışlar tabi.Zaten ödülü varmış vs vs..Yalnız o saçlar olmamış:P Şaka şaka: ) Hayırlı kandiller hepimize..

22 Eylül 2008 Pazartesi

Bu hiç bişii


Erdem (3), Erkam (7)


Erdem'le araba sürmece oynarken Erkam'dan gelen bomba;


- Erdem beni çocukluğuma geri döndürdü..


Bi hımm deyip şaşkınlığı attıktan sonra ancak gülebildik.Büyümüş, yorgun düşmüş yedi yaşında.Şimdiki çocuklardan korkulur.Küçük çocuklarla sürekli birarada olanlar şaşırmıyorlar zaten böyle bilmiş sözleri duyunca.Daha neler görücez bakalım: )

tenretni


ttnet'in yeni kampanyası hangi zekanın ürünü acaba.İnterneti tersten yazıp soyadı olarak kullanmak çok yaratıcı gelmiş olmalı.Aceleye gelmiş herhalde: ) Nazan-İzzet çifti sempatik değil,komik hiç değil.Onlardan feyz alıp evime internet bağlatır mıydım? Sanmıyorum: )Peki reklamın amacı ne o zaman diye düşüncelere gark oldum.Ama Gülse Birsel'e kızıl saç yakışmış Allah için.Neden değiştirmiyor acaba kaç senedir saç rengini.Siyah uzun saçlıydı hint filmini canlandırdıkları bölümde o da yakışmıştı.Neyse kendi bilir: )Konumuza dönersek; olmamış, hatta Mazhar-Biricik çifti de olmamıştı: )

19 Ağustos 2008 Salı

Prison Break



Sevgili prison break sever okurlarım(kaç kişisiniz cidden merak ediyorum:)) Dizimiz eylülde başlıyormuş.Bekleyip göreceğiz.En son ne zaman seyrettiğimi bile hatırlamıyorum çok ara verdiler yahu.Sara geri dönüyormuş,ölmüştü ne güzel:P İnanmıyordum bu söylentiye ama fotoğrafta gördüğümüz üzere doğruymuş.Kafası olmayan bi insan hayata dönebiliyormuş:) Film sevmiyorum ben,diziler daha güzel.Dizi görünümündeki türk filmlerinden bahsetmiyorum tabi.Ama çok eğlenerek seyrettiğim birkaç güzide dizimiz de yok değil.Kanal 1 de yalancı romantik var mesela reyting durumu hakkında bi fikrim yok ama eğlenceli dizi kendisi.Yarım elma vardı bi zamanlar o da komikti:)Ata Demirer dönmüş güzel haber bu da.Sevindik ailecek:)
Yabancı dizilerin senaryolarında çok mesai harcandığı belli oluyor.Ayrıntılara çok dikkat ediliyor ve hep bi ters köşe durumu sözkonusu.Gerçi bazen yoruyor o da.Lostu çok dağıttılar bakalım nasıl toparlayacaklar.Kandırırlar yine bi şekilde eminim.Neyse yeni sezonumuzun hayırlı uğurlu bol aksiyonlu çok sürükleyici çok eğlenceli geçmesi dileğiyle..

18 Ağustos 2008 Pazartesi

Pekin 2008


Federer mi Nadal mı?Soru mu bu Allahaşkına.Yapmayın rica ederim.Federerdeki karizma yeter yahu.Nasıl soğukkanlı olabiliyor o kadar hayret verici ancak bu anlamda takdir ediyoruz kendisi.Bozmasın,devam etsin.Tim Henman'a yaptığı bi vuruş vardır kendisinin.Görmeye değer, şiddetle öneririm.O zaman hak vereceksiniz bana.Yalnız bu yılki wimbledon finalinde klasikleşen beyaz ceket yerine hırka giymesi çok eğlendirdi beni.Biliyor muydu acaba yenileceğini.Yoksa her sene hem ceket hem hırkayla mı yola çıkıyordu:)Pekinde de sonuç hüsran oldu,neyseki çiftlerde kazandılar.Nadalın rakibi gününde değildi zorlanmadı:)Onun da maçı asla bırakmaması güzel.Ben olsam,"bu topu da kaybettik hayırlısı bakalım" derim onun çevirdiği toplar için.Farkımız bu olsa gerek:)
8 madalya kazanan arkadaşın da fiziksel üstünlüğü var.Fazla abartmayın diyorum onun için de.Olimpiyatlar hakkındaki yorumlarım bu kadar:)
( Saçlara dikkat)

15 Ağustos 2008 Cuma

lens


Kalabalık bi arkadaş grubunda ortaokul arkadaşıyla konuşulmaktadır.Senelerdir görüşülmediği için önce bi şaşırılır daha sonra;"Aaa hiç değişmemişsin,sadece gözlerinin rengi değişmiş" deyip ahaha şeklinde kahkaha atılır.Hatta ne komiktim neden kimse gülmüyor acaba diye bile düşünülür.Patavatsızlığın sınırı yok tabi.Bendim evet.

13 Ağustos 2008 Çarşamba

ufo



M: Gülnur koş koş ufoya bak ln
G: İyi yesin seni!

12 Ağustos 2008 Salı

please

bu siskinlik üç senedir geçmedi:( Allahım lütfen

10 Ağustos 2008 Pazar

Be Vefasız


Be vefasız gözlerinden düştüm mü söyle?Gördün güzelleri kaldın mı gurbet elde?Ben hala koyduğun yerde gün sayıyorum,Sana kazak öreceğim yün sarıyorum.Bir yumruk orta yerimde can daralıyor,Sabahı zor ettim yine tan ağarıyor,İçine pekmez akıttım kar karıyorum,Gözüme sürme çektirdim, perçemim tarıyorum.Al kuşak sardım belime, has ipek serdim evime,Sevdiğim ak düşmeden dön gel saçımın telineÇorbayı koydum ocağa tuz basıyorum,Yıkadım gömleklerini tez asıyorum..

Zara'nın son albümünden nadide anonim bi eser..Günümüz ablalarının sadakatine ne kadar güvenilir bilemem ama erkekler hep aynıymış:).Anadolu kadını da çok fedakârmış yahu.Doğru ya da yanlış tartışmaya açık tabi.Günümüz ablası olarak benim fikrim; yanlış:)

9 Ağustos 2008 Cumartesi

şaka gibi



Tv de hiç bişey yokken bez bebek oluyor genelde.Ben de mecbur(!) seyrediyorum.Oradaki Özge favori karakterim bi'de Şoker.Özge'nin şaka gibilerine takılıyorum en çok.İndirimde olduğunu iddia eden mağazaları gezerken en çok kullandığım söz öbeği:)

bi' tanısan


Media playerda Nazan Öncel'in bana özel i dinlerken aynı anda netten Yaşar İpek'ten bi'tanısan ı dinleyebiliyorum.Dinlerken farkettim konu aynıymış ikisinde de.Zaten tüm şarkıların konusu aynı kapıya çıkıyor.Şaşırmadım..
Bir de artık daha çok yazıcam.Konu hep popüler kültür olmayacak tabi ki:)Körpe dimağlar böyle zehirleniyor işte.Bunun bilinciyle ne olursa yazıcam.Aslında hep uyumaya çalışırken geliyor aklıma. O saatte kalkıp klavye tıkırdatıcak yazı aşkı da yok bende.Aslında gündüz de tıkırdatıcak aşk.. ayh neyse vardır belki..Ben çok konuşmayı sevmiyorum konu bu.Normalde geyik yapamam ki yazıda yapabileyim. Ee daha niye blog açtın derseniz canım istedi,bana ait bi mekan olsun istedim derim:)

24 Haziran 2008 Salı

milat


Gülben Ergen'in albümünü beğenmemiştim ilk dinlediğimde.Sonradan beğenmeye başladım ki hep böyle oluyor zaten.Müzikleri daha çok beğendim aslında.Birkaç tanesi derinden etkiledi beni mesela:PKanıma dokunuyor un yeri apayrı bende.Sonra Yalnızlık.Ama Fettah Can daha güzel söylüyor bence.Hı bi'de uçacaksın:)Farklı bi sesi var bence.Hem yumuşak hem otoriter gibi.Aradığınız kişiye şuanda ulaşılamıyoru ona söyletebilirler denenmeli bence: )Bir de rexona reklamını beğendim bayağı. Spor yaptığı eski bi klibi vardı (ahauhah) ne alakaydı anlamamıştım onunla kıyaslarsak çok gelişme var yahu..