6 Ekim 2008 Pazartesi
06102008
4 Ekim 2008 Cumartesi
fıstık burhan
Ya ben bu adama bayılıyorum.Son yıllardaki yazılmış tek bomba karakter bence.Sezonun ilk bölümünü vasat bulmuştum fakat ikinci bölüm güzeldi .Burhan,Dursunun yolların fatihi halleri vs.. Ata demirer hala tam kapasite oynamıyor bence.Bağırmaları,tepkileri abartılı geldi bana.Alışamadı gibi hala sanki.Ya da ben alışamadım henüz.Hele o -istemiyom, -gelmiyom gibi konuşmalar olmuyor hiç.Önceden de öyle konuşuyordu da ben mi kaçırdım acaba.Dilber hala süper olmuş.Tahsin' e yazılması kopardı beni.Emekli misin: )Binnur Kaya süper zaten.Yapamayacağı rol yok gibi geliyor bana o kadar beğeniyorum kendisini: ) Burhan'ın beni iki gündür güldüren repliğiyle sonlandırıyorum yazımı. (iyice yorumcu oldum farkındayım)
"Amatör burhan, tokatlı fıstık burhan, tokatlı kumral burhan": )))
29 Eylül 2008 Pazartesi
kaç kaç kaç
taklite evet
28 Eylül 2008 Pazar
kerten-kele
Okuduktan sonraki ilk tepkim "hadi ya" ilk düşündüğümse "herkes yiyecek taşıyan kertenkele gibi olsa nasıl bi topluma dönüşürüz acaba" oldu.Böyle de toplumsal refahı düşünen biriyim.İsteyene çıkarılacak ders çok tabi fakat böyle -vay be! dedirten hikayeler okuyunca," ya uydurmaysa? "da der ve sorgularım kendi çapımda.Ancak kısmen de olsa inanmamı sağlayan bir anımı anlatmak isterim.Şayet özgür olan kertenkele çivilenmiş arkadaşına yemek getirmese de yaşardı diye tahmin ediyorum.Şöyleki geçtiğimiz günlerde evimize kertenkele girdi.Üşenmemiş dördüncü kata kadar tırmanmış bir de açık pencereden içeri sızmış.Böcek ve sürüngen silahımız elektrikli süpügeye sarıldık hemen.Üzülerek söylüyorum ki süpürgeye çektik minik bi kovalamacanın ardından.Ama kendine iki (48 saat) belki de üç gün süre tanıdık evi terketmesi için.Neyse o süpürge, belki ebediyete intikali uzun sürer de geri döner ihtimaliyle balkonda bekledi uzun bir süre.İki gün kadar diyeyim.Üçüncü gün -e artık süpürge bize de lazım diyerek bi cesaret çalıştırdık. Hiç bişey olmamış gibi dışarı çıktı çalışır süpürgeden en poker suratıyla: )Süpürge hortumunda kış uykusuna da yatabilirdi buna da şükür:) En son doğaya salındı bir şekilde endişeye mahal yok.Demem o ki; bunlar uzun süre yaşayabiliyor aç susuz doğru efendim.En azından üç güne bahse girebilirim..
Bu yazıyı yazarken var mısın yok musunda yarışmacıya 360.000 yetale teklif edildi.İlk tepkim "vay anasını" ilk düşündüğüm "bu daha ilginç" oldu:P
26 Eylül 2008 Cuma
Ezan
Oradaki müezzinin sesini seviyorum.
Ezanı kendine has bir tarzda, araları biraz uzatarak ve çok güzel okuyor.
Cumaları söyleyişi sanki daha da tatlılaşıyor.
Güzel söylenen ezanı seviyorum.
Benim her öğlen gidip ezan dinlememin bir hediyesi gibi biraz önce gelen bir paketten Ahmet Özhan’ın söylediği ilahilerin başında ezan çıktı.
Şimdi onu dinliyorum.
Bir ney taksiminin ardından ezan başlıyor.
Çocukluğumu hatırlatıyor biraz bana.
Akşam ezanından sonra boşalan kömür kokulu sokaklarda, iyice gölgelenen alacakaranlık kaldırımlarda ağır ağır yürüyerek eve giderdim.
Hep benimle kalacak bir yalnızlığın kokularını, seslerini ve kurşuni rengini içime sindirirdim.
O seslerin içinde ezan da vardı.
Hep de orada kaldı sanırım.
Din, benim gibi mahcup bir sevgiyle uzaktan bakanlara bile huzur verici, insana hem yalnızlığını hem sonsuzluğunu anlatan bir tesirle dokunuyor yaklaştığınızda.
Çok sık olmasa da bazen geceleyin camiye giderim.
Işıklarının çoğu sönmüş, kandil misali birkaç lambayla aydınlanmış o büyük kubbenin altında yalnız başıma otururum.
Öyle otururum.
Her şey sonsuzluğun kuvvetli ışığı altında solgunlaşana kadar halıların üstünde bağdaş kurup beklerim.
Ve, o sonsuzluğu bir yalnızlık içinde hissetmekten hoşlanırım.
Tanrı, evinin kapılarını bazen açar, bazen açmaz bana.
O saatte camiye giremeyeceğimi bana bir hoca efendi ya da bir bekçi söylese de, ben onu tanrının söylediğini düşünürüm.
Kapılar açılmadıysa, “bir kırgınlık var” diye geçiririm içimden.
“Onu kıracak bir şey yaptım, onun için açmıyor kapısını.”
Hiç zorlamam.
“Peki” der ayrılırım.
Bilirim ki o kapılar yeniden açılacaktır.
Bir gece gittiğimde beni buyur edecektir.
Şefkatli bir ses “hadi açayım kapıları” diyecektir.
Bundan hiç kuşkulanmam.
Kendimden kuşkulanırım.
Bir dindar gibi gitmem oraya, ibadete, dua etmeye gitmem.
“Sana inanıyorum” demeye de gitmem.
Bir şey istemeye de gitmem.
O’ndan korkmam, ölümden korkmam, korktuğumdan gitmem oraya.
Hiçbir nedeni yoktur gitmemin.
Giderim sadece.
Kokusunu, ışığını, huzurunu, sonsuzluğunu sevdiğim için giderim.
Söylenmeyen bir ezan duyarım o sessizliğin içinde.
Kömür kokulu sokaklarda dolaşan bir hayali görürüm.
Hayatla ölüm iki küçük çocuk gibi oturur karşıma.
Ben onların başını okşarım.
O benim başımı okşar, öyle hissederim.
Öyle otururum.
Bir şey söylemem O’na.
Ne söyleyeyim?
Kim olduğumu biliyor, günahlarımı biliyor, her şeyi biliyor.
“Sen inançsız birisin, niye geldin evime” demiyor.
O demez.
Bazen kapılarını açıyor.
Bazen onu kıracak bir şey yaptıysam eğer kapılarını açmıyor bana.
Sessizce uzaklaşıyorum.
“Bir dahaki sefere” diyorum, “açacak kapılarını”.
Açmasa da açana kadar gideceğim.
İnançsız biri için tuhaf inançlarım var benim, en açılmayacak gibi görünen kapıların bile çok istersen, samimiyetle istersen, dürüstlükle istersen açılacağına inanırım.
Ve, ne dindarlara yapılan zulmü anlarım, ne de dindarların yaptığı zulmü.
Dinin yanında, çevresinde, içinde bir zulüm olmasın isterim.
İnan ya da inanma ama dine dokun.
Korkulacak bir şey yok.
Türbanlı çocukta da, oruç yiyende de korkulacak bir yan yok.
Korku dinden uzak bence.
Geceleri camiye gittiğimde, o loş ışıkta, sonsuz bir aydınlığın bütün hayatı solgunlaştırdığını gördüğümde korkmam ben.
Kimse korkmaz.
Hayat ve ölüm iki küçük çocuk gibi oturur yanıma.
Onlara gülümserim.
Belli belirsiz bir hüzün, neye olduğunu bilmediğim bir özlem, derin bir şefkat hissederim.
Bir şey söylemem.
Bir şey istemem.
“İnançsız” olduğumu içimden bile geçirmem, yapmam böyle bir kabalık, O da hatırlatmaz zaten.
Öyle otururum.
Bir konuğum ben orada.
Bazen kapısını açar, bazen açmaz.
Yakında gene gideceğim.
Bakalım açacak mı kapılarını.
Yoksa bir “kırgınlık” mı var aramızda...
Ahmet Altan
Günün anlam ve önemine uygun güzel bir yazı.Paylaşayım, siz de faydalanın istedim.Osmanağa camii ve müezzini konusunda katılıyorum Ahmet Altan'a.Bu caminin ayrıca bi özelliği var benim için.Geçen seneye kadar iki sınav arası durağımdı bu cami.Sabah ve öğleden sonraki sınav arasında bir iki saatlik bi boşluk olurdu.Eve dönemezdim.Ev rahatlığıyla oturup bir iki bişey ezberlerim umuduyla hadi camiye gideyim bari derdim.Hiç unutmam yine böyle bir haftasonu: )istatistik çalışıyorum tüm ezber gücümü kullanmaya çalışarak.Tutuşmuş bir halde de diyebiliriz.Y a da son çırpınmalar:P Neyse ayh bi teyze önümden geçerken durdu.Napıyorsun? dedi.Napıyor gibi görünüyorum acaba düşüncesiyle beraber "ders çalışıyorum" dedim.Karşıma oturdu ve konuşmaya başladı.Eyvah içsesiyle dinliyorum ben de.Gözüm kitapta.Son şansım muhakkak geçmem gerek.Şimdi hatırlayamadığım bir sürü şey anlatıyor.Nasihatleri,hatıraları bitmiyor.İki kelimesinden biri tüm karadeniz şivesiyle "Anladun mi?":) Ben biraz mel mel bakınca o da haklı:P He anladum diyorum devam ediyor.Şeker de bi kadın: )Ehh başlarım böyle işe dememle diyaloğa dönüşüyor teyzenin monolog.Gitmeye hazırlanırken " e bi dua edersin artık bu kadar samimi olduk :P" diyorum. Başarılar diliyor, gidiyor.Sonuç en yüksek not istatistiğinki geliyor.Demekki çalışmaya gerek yok samimi bi müslümanın duası yeterli :P Bu da böyle bi anımdır Osmanağa camide geçen.Neyse yazıya dönersek bu yazıyı Stv de Asım Yıldırım'dan dinledim.Akşam akşam duygulandırdı beni.Ses tonu,kontrolü çok güzel.Biraz sıkarsam ağlardım bile.E boşuna spiker yapmamışlar tabi.Zaten ödülü varmış vs vs..Yalnız o saçlar olmamış:P Şaka şaka: ) Hayırlı kandiller hepimize..
22 Eylül 2008 Pazartesi
Bu hiç bişii
tenretni

19 Ağustos 2008 Salı
Prison Break
18 Ağustos 2008 Pazartesi
Pekin 2008
15 Ağustos 2008 Cuma
lens
13 Ağustos 2008 Çarşamba
12 Ağustos 2008 Salı
10 Ağustos 2008 Pazar
Be Vefasız
Zara'nın son albümünden nadide anonim bi eser..Günümüz ablalarının sadakatine ne kadar güvenilir bilemem ama erkekler hep aynıymış:).Anadolu kadını da çok fedakârmış yahu.Doğru ya da yanlış tartışmaya açık tabi.Günümüz ablası olarak benim fikrim; yanlış:)
9 Ağustos 2008 Cumartesi
şaka gibi
bi' tanısan

Bir de artık daha çok yazıcam.Konu hep popüler kültür olmayacak tabi ki:)Körpe dimağlar böyle zehirleniyor işte.Bunun bilinciyle ne olursa yazıcam.Aslında hep uyumaya çalışırken geliyor aklıma. O saatte kalkıp klavye tıkırdatıcak yazı aşkı da yok bende.Aslında gündüz de tıkırdatıcak aşk.. ayh neyse vardır belki..Ben çok konuşmayı sevmiyorum konu bu.Normalde geyik yapamam ki yazıda yapabileyim. Ee daha niye blog açtın derseniz canım istedi,bana ait bi mekan olsun istedim derim:)